Selman Hocadan muhteşem 2 masal… Okumadan geçmeyin…
Masal dergisinin 22. Sayısı çıktı. Eğitici bir o kadar da eğlenceli olan masal dergisi yine dopdolu 22. Sayısı ile okuyucuları ile buluştu. Sivasbiliyor Haber’in Engelliler haber bülteni Editörü Yazarımız Selman Devecioğlu, Masal dergisinde muhteşem 2 masal ile okurlarının karşısına çıktı.
Selman Devecioğlu, Küskün tay masalı ile Dikenli kirpi ve merhametli Ali isimli masalında akıcı bir dille okuyucularını bilgilendiriliyor… İşte Selman Hocadan muhteşem 2 masal….
ÜSKÜN TAY MASALI
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,
Göz nekadar ağlasa gönül güman içinde.
Bir masal anlatalım dinleyenler dinlesin,
Kendince yorumlasın hoş hayaller içinde.
Anlatsın dostlarına mutluluklar saçarak,
Uykuya dalsın, rüyalara kanatlarını açarak.
Yeşil ormanların ortasında, ağaç dallarının gölgesinde
Yılkı atları yaşarmış. Birbirinden ayrılmazlar tehlikelere karşı birlikte mücadele ederlermiş.
Büyük, küçük, dede torun, sevgiyle sarılır, oyunlar oynar kırlarda koşarlarmış.
Kırtay adında minicik bir tay varmış. O diğer arkadaşlarından biraz farklıymış. Yaşı küçükmüş ama akıllıymış. Sadece tek bir kötü huyu varmış, biraz alınganmış.
Diğer küçük taylarla oyunlar oynarken hemen küser, ben oynamıyorum diyerek uzaklaşırmış.
Günler geçmiş geceler sabahları kovalamış, güneşle ay saklambaç oynamış.
Taylar yeşil alana toplanmış. Yaz sıcağı ısıtırken toprağı, taylar inletmiş sesleriyle ovaları. Kırtay yenibir oyun buldum arkadaşlar diye sıçramış, diğer arkadaşları merakla etrafına sıralanmış.
“Oyunumuzun ismi kulaktan kulağa, birbirimize fısıldayarak cümle kuracağız, o cümleleri birbirimizin kulağına gizlice söyleyeceğiz” demiş. Tay arkadaşlar bu yeni oyunu çok sevmiş, sessizce birbirine kişnemiş. Ortaya komik cümleler çıkmış, hepsi birden kahkaha atmış. Sıra Kırtay’a gelince, oda cümleyi farklı telaffuz etmiş, dostları hep birlikte bilemedi diye gülmüşler. Kırtay çok alınmış, ben oynamıyorum artık diye mızıkçılık yapmış. Oyun alanını terk etmiş. Diğer taylar bu duruma çok üzülmüşler, hemde Kırtay’ın bu davranışından çok sıkılmışlar. Ne yapsak, ne etsek, bu Kırtay’ın alınganlık huyunu düzeltsek diyerek kafa kafaya vermişler. Sonunda Aktay’ın aklına güzel bir fikir gelmiş. Çağırmışlar yanlarına Kırtay’ı, tekrar oyun oynayalım fakat gülmeyelim birbirimize demişler. Kırtay’ı oyun oynamaya ikna etmişler. Buldukları yeni oyunu anlatmaya başlamışlar. “Oyunumuzun ismi nesi var nesi yok. Bir nesneyi tutacağız dışarı bir arkadaşımız çıkacak, fakat tuttuğumuz nesneyi bilmeyecek, dışarı çıkan arkadaş, tutulanı söyleyecek” diye ifade etmişler.Kırtay çok harika bir oyun diye sevinmiş. Sırayla nesne tutmuşlar. Fakat oyunda bir gariplik varmış, taylar oyundan elenince küsüyorlarmış, hepside ben oynamıyorum diye gidiyorlarmış. Kırtay sona kalmış, fakat oynayacak kimse bulunmamış. Yalnız kalan Kırtay çok hüzünlenmiş. Eve gelip annesine dert yanmış. “Dostlarım birden bire sebepsiz birbirine küsüp gittiler, oyun yerini terk ettiler anlamak mümkün değil” demiş. Annesi oğlunun küsme huyunu biliyormuş. Tecrübeli olduğundan hemen meseleyi anlamış. Arife tarif gerekmez, akıllı at doğruca yolunda giderse tökezlemez. Anne durmuş düşünmüş, oğlu Kırtay’a yanlışını tatlı dille anlatmaya başlamış.
“Oğulcuğum, sende arkadaşlarına küsüyordun, onlarda çok üzülüyordu. Hemde oyun dağılıyordu. Hiçbir zaman diğer minik taylar seni kırmadı, senin hatanı anlamanı beklediler, sürekli sabrettiler” diye ifade etmiş. “Can yakmak küsmek iyi değildir, dost odur ki anlayışlı, sabırlı, hem de şefkatli” diye Kırtay’a nasihatte bulunmuş. Kırtay; “anneciğim sözlerin bir kulağımdan girip diğerinden çıkmadı, Kırtay yaptığının yanlış olduğunu anladı” cümlesiyle şiirsel bir ifade kullanmış. Tek tek arkadaşlarının yanına dörtnala koşmuş. Hepsinin evine gidip onlara tatlı yeşil otlar ikram etmiş. Küçük bir jest yaparak özür dilemiş. “Dostlarım hatamı anladım, küskünlük iyi değilmiş, yalnız kalınca farkına vardım diye belirtmiş. Arkadaşları, “Zaten biz sana küsmediydik, senin bu yanlışı anlamanı beklediydik diyerek sarılıp, yeniden oyun alanına yönelmişler. Taylar büyümüş at olmuş, bu olay dilden dile anlatılmış. Birdaha küslük olmamış, cümleler her daim ballanmış.
Gökten üç elma düşmüş, gelmiş masalımızı anlayanların kafasına.
DİKENLİ KİRPİ VE MERHAMETLİ ALİ
Bir yol var dama gider,
Bir yol var şama gider.
Karınca bu yürüyüşle ancak akşama gider.
Akşam olur, sabah olur, şair dilinde ah olur.
Çok söz çok hata yaptırır,
Yalan söylemek günah olur.
Yerinde durmayı, deminde susmayı akıl edelim.
En iyisi biz bir masalı duyduğumuz gibi nakledelim.
Bir varmış, bir yokmuş.
Susan az, konuşan çokmuş.
Şehirler kalabalık, insanlar bir telaş içinde koşuştururlarmış.
Ali de bu kentlerden birinde yaşarmış. Okuluna gider, derslerine çalışır, gayette başarılıymış. Fakat şehrin gürültüsü, insanların bir koşturmaca içinde yorgun eve dönmeleri Ali’nin fena hâlde canını sıkarmış. Ali yaz tatillerini çok severmiş, çünkü yaşadığı şehrin mesire alanlarına gider, bazen de annesinin köyüne uğrar dedesiyle hasret giderirlermiş. Ali bu yaz çok mutluymuş, anneannesi ve dedesiyle birlikte yaz mevsiminde daha fazla zaman geçirecekmiş. Üç ay boyunca hep onlarla kalacakmış. Alinin içi içine sığmıyormuş. Köye giderken uçsuz bucaksız tarlaları izliyor, koyun ve keçilerin yeşil otlar arasında koşuşturmalarını gördükçe hayallere dalıyormuş. Nihayet köye varılmış, Ali anneanne ve dedesine mutlulukla sarılmış. Nefis köy tereyağı ve peynirle yufka ekmeğine kocaman bir dürüm yaptırıp iştahla karnını doyurmuş. Hemen evin bahçesine koşmuş. Meyveler olgunlaşmış, kırmızı kirazlar, vişneler, dalında duran nefis kayısılar Ali’ye merhaba diyormuş.
Akşamın serinliği cırcır böceği melodisi ile birleşince ay ışığı aydınlatınca köyü, Ali bir türkü tutturmuş ama Ali’yi izleyen küçük bir çift göz varmış. Otların arasından sesler çıkararak Ali’ye yaklaşmış. Ali sesin geldiği yere kafasını çevirince çok korkmuş! “O da ne” demiş. “Dikenleri olan, yerde usul usul yürüyen bir hayvan. Acaba zarar verir mi?” cümleleri kafasından geçerken hemencecik kendisini evde buluvermiş. Ali’nin telaşı anneanne Hayriye hanımın dikkatini çekmiş. “ne oldu oğlum? Hayırdır inşallah” Ali anneannesine olan biteni anlatmış, dikenli hayvandan korktuğunu söylemiş.
Anneanne kocaman bir kahkaha atarak Ali’ye sen kirpiden mi korktun demiş/? Ali “Kirpi mi? O da ne.” Anneanne Ali’nin elinden tutarak bahçeye gitmişler Ali “Kirpi buradaydı” diyerek anneannesine göstermiş. Bizim kirpi Ali’den hiç korkmamış. Köye yabancı bir çocuğun geldiğini görmüş ve çok sevinmiş. Onunla dost olmak istiyormuş, fakat Ali’yi çok korkuttuğu için üzülmüş.
Anneanne Ali’ye “Torunum, kirpiler sevimli hayvanlardır. Onlardan korkulmaz, kirpiler bizlere zarar vermez” diyerek, Ali’nin dokunmasını istemiş. Ali çekinerek kirpinin dikenlerine eliyle dokunmuş. Kirpicik hiç kaçmamış. Ali’ye gülümsemiş. Anneannesi meyve toplamak için Ali’nin yanından ayrılmış. Kirpicik Ali’ye selam vermiş. Ali çok şaşırmış, Kirpiyi duyuyormuş. Kirpicik; “Ali sen çok iyi kalpli çocuksun bazı insanlar biz hayvanlara zarar veriyor, bizler çok üzülüyoruz ve onlardan kaçıyoruz. Sen öyle değilsin, bizi sevenlerle biz konuşuruz.” Ali kirpiyle dost olmak istemiş, tanışıp sohbet etmişler. Akşam kısa sürmüş, Ali çok yorgun olduğundan eve gidip hemen uyumak istemiş. Kirpiyle bir sonraki gün buluşmak üzere vedalaşmışlar. Ali ertesi gün akşamı iple çekmiş. Kirpide bahçede ağaç altında Ali’yi bekliyormuş. Ali kirpilerin dünyasını çok merak ediyormuş. Hemen söze başlamış, sizi çok tanımak istiyorum. Kirpi “O zaman hemen tanışalım. Bizler ortalama on yıl kadar yaşarız, siz insanlar gibi değiliz. Bazılarımız meyve sebze ile beslenirken bazılarımız böcekler yiyerek karnımızı doyururuz. Birazcık tembeliz. Günde on sekiz saat kadar uyuruz.” Ali gülümsemiş. “Bende uykuyu çok severim ama o kadarı da fazla.” Kirpicik “Kış uykusuna yatan türlerimiz bulunur. Bahar ayları bahçelerde, parklarda gezmeyi çok severiz. Ali “Kirpi dostum sana yiyecek getirdim” diyerek konuşmaya ara vermiş ve hemen elindekileri kirpinin önüne koymuş. Kirpiciğin yüzü asılıvermiş. Yuvarlak burnu daha da bir yuvarlak olmuş. Ali “Acaba yanlış bir şey mi yaptım” diye sormuş. Kirpicik; “Bizler süt ve ekmek yemeyiz. En büyük yanlış bizlere süt verilmesidir. Süt çocuklara faydalı ama bize zararlıdır. Süt içersek hasta oluruz. Arkadaşlarımız farkında olmadan süt içiyorlar, geçenlerde benim arkadaşım parkta önüne konulan sütü içtiği için bir hafta hasta yattı. Ama oda dersini aldı. Bir daha süt içmemeye karar verdi.” Ali yeni bir şey öğrenmişti, bu dostluk ona çok şey kazandırmıştı. Ali eve dönünce hemen hayvanlar âlemini tanımak amacıyla dedesinden bir kitap istedi birlikte şehrin kütüphanesine giderek, kirpiler ve diğer hayvanların dünyasını anlatan kitap aldılar. Ali hem kitabı okuyor hem de edindiği bilgileri kirpi dostuna anlatıyormuş. Ama zaman aynı kalmıyormuş, yaz bitmiş, Ali’nin anne ve babası onu almaya gelmişler okullar açılacakmış. Ali akşam kirpicikle vedalaşmış. Bir dahaki yaz tatilinde buluşmak için sözleşmişler.
Ali arabada öğrendiklerini arkadaşlarıyla paylaşmak için okuluna gitmeyi çok istemiş. İnsanların kirpi ve diğer hayvanların dünyasını öğrenmeye ne kadar ihtiyacı var diye içinden geçirmiş. Ali kararını vermiş, büyüyünce veteriner olacakmış.
Gökten üç elma düşmüş; hepsi de bütün hayvansever çocukların kafasına gelmiş.